Türkiye diğer birçok ülkenin aksine 2001 yılına kadar interneti düzenleme konusunda müdahaleci olmayan bir yaklaşım sergilemişse de 2007 yılında başlayan “internetteki sansür” gün be gün etkisini arttırmıştır. Bu tarihe kadar internet üzerinden yayılan ifade için ifade suçlarıyla ilgili genel düzenlemenin yeterli olduğu düşünülmüştür.
5651 sayılı kanun internet sansürünün temel hukuki dayanağı olmakla birlikte bu kanunda değişiklik yapmak üzere hazırlanan geçicilerle birlikte 12 maddeden oluşan “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” başta haberleşme hürriyeti, özel hayatın gizliliği gibi konularda kamu otoritesine verdiği sınırsız yetkiler açısından eleştiri konusu olmaktadır.
Kanunun temelini nefret suçlarını engelleme, özel hayatın gizliliğini sağlamak, çocukların zararlı içeriklere erişimini engellemek olsa da önceki uygulamalar dikkate alındığında yeni yasanın mevcut sansürü daha da ağırlaştıracağı kaygıları haklılık kazanıyor.
Bu kaygıların artmasında katılımcı bir demokrasi anlayışının ülkemizde bir türlü yerleşememiş olmasının da etkisi kuşkusuz çok büyük. Lakin demokrasilerde normalde büyük kitlelerin haberleşme özgürlüğünü, özel hayatın gizliliğini ve bunun gibi temel Anayasal Hakları ve İnsan Haklarını etkileyecek bir düzenleme yapılmak istendiğinde akademisyenlerin, sektör temsilcilerinin, sivil toplum kuruluşlarının görüşleri dinlenir, dünyada bu konudaki düzenlemeler ve uygulamalar dikkate alınarak muhalefetin de katkısıyla yasa teklifi hazırlanır. Ancak ülkemizde süreç maalesef bu şekilde işlememiş tek sesli hazırlanan metin kaygıları arttırmıştır.
5651 sayılı kanunun genişletilmesi soruşturma aşamasında gerçekliği şüpheli nitelikteki delillerin tek taraflı olarak yayınlanmasının önüne geçilmesi, sanığın lekelenmeme hakkı, masumiyet karinesi ilkeleri açısından olumlu görülse de uygulamada bunun internet medyasının özgür ve sansür/otosansürden görece uzak yapısını olumsuz yönde etkileyecek şekilde uygulanacağı kaygısı mevcuttur.
Erişim engelleme nedenlerine “nefret söylemi” de eklenecektir. Ancak bu konudaki yasa maddesi oldukça muğlaktır. Çağdaş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de nefret suçları başlığı altında bir kategori oluşturulması gerektiği yıllardır çağdaş ceza hukukçularımız tarafından savunulmaktadır. Ancak eşitlik ilkesi bağlamında nefret suçunun, cinsel azınlıklar, dini azınlıklar, etnik azınlıklar gibi bütün çevreleri içine alacak şekilde yorumlanması gereklidir.
Yer sağlayıcı yurtdışındaysa bile erişim engellenecek, DNS değiştirerek bir siteye girilemeyecektir. Örneğin geçtiğimiz yıllarda Youtube kapatılmış olmasına rağmen kullanıcılar ktunnel, vtunnel gibi web siteleri ya da DNS değiştirerek bu siteye girmeyi başardığından kapalı olduğu dönemde dahi Youtube en çok ziyaret edilen web sitelerinden biri olmuştur. Artık bu şekilde yasaklı sitelere giriş mümkün olmasa da Hotspotshield, Surfsafe, Security Kiss gibi programlar vasıtasıyla yasaklı sitelere yine de girilebilecektir. Bu programların işlevi sanal bir ağ oluşturarak kendi bilgisayarınızdan başka bir bilgisayar kullanıyormuş gibi internette gezinmektir. Gezilen siteler yaratılan sanal IP adresini gördüğü için gizlilik sağlanmaktadır. Ancak bu tip programlar kullanmak bilgisayar için risk oluşturmaktadır.
Erişim engelleme URL adresi üzerinden yapılabilecek. Bunun anlamı örneğin Youtube, Twitter, Facebook gibi web sitesinde veya T24 gibi bir haber portalında erişim engelleme sadece bir habere, bir videoya vs. ilişkin uygulanabilecektir. Uyarı sistemi kaldırıldığı için örneğin T24’teki bir haberin kaldırıldığından T24 daha sonra haberdar olabilecektir.
Hosting firmaları her kullanıcının izini süreceğinden internet trafiği aşırı derecede yavaşlayacaktır.
Hakimler 24 saat içinde erişimin engellenmesi kararı verebilecek, zararlı görülen içerik çıkartılmazsa 500–1000 arasında günlük para cezası kesilebilecek.
Eski sistemde kimi durumlarda idare yargı kararına ihtiyaç duymadan yayın çıkartabiliyordu. Ancak idarenin bu yetkisi sadece müstehcenlik ve çocukların cinsel istismarıyla sınırlıydı. Oysa yeni sistemde “özel hayatın gizliliği” gerekçesiyle de yargı kararı olmadan içerik çıkarma yapılabiliyor. Yani “özel hayatın gizliliği” gibi çok geniş yorumlanabilecek bir gerekçeyle yargı kararı olmadan bürokratlar erişim engelleme kararı verebilecekler. Böyle bir durumda süreç tam tersine işleyecek yani idarenin kararının haksızlığı ancak mahkeme nezdinde öne sürülüp iptal talep edilecektir. Örneğin erişim engellemenin güncel bir habere ilişkin olduğu düşünüldüğünde, mahkemenin kararına kadar geçen uzun sürede verilen haberin zaten güncelliğini yitirmiş olması karşısında haklı çıkmanın da fiiliyatta bir değeri kalmayacak, yapılan sansür amacına ulaşmış olacaktır.
Diğer yandan, mevcut sistemde müstehcenlik kavramı da çok geniş bir şekilde yorumlanmaktadır. Müstehcenliğin ne olduğu hususunda açık bir tanım yapılmamıştır ancak bu kimi ahlaki değerleri dayatmanın bir gerekçesi olmamalıdır. Zira cinsel içerik taşıyan web sitelerini ziyaret etmeyi tercih eden bireyin bu tercihi özel hayatının en mahrem boyutunu oluşturur. Çocukların pornografik içeriğe ulaşmasını engelleyici tedbirler almak veya çocuk pornografisinin önüne geçmek için tedbirler almak kuşkusuz meşrudur. Ancak yetişkinleri küçükler için öngörülen kurallara tabi tutmak esasen onların anayasal haklarını ihlal etmek manasını gelir. Kanun demokratik toplumda asla kabul edilemeyecek biçimde yetişkinleri kendi isteklerine karşı korumaktadır. Küçüklerin pornografik içeriğe ulaşmasını engellemenin yöntemi devletin müstehcen gördüğü siteleri yasaklayarak kendi ahlak anlayışını dayatmak değil kullanıcı temelli filtreleme yazılımlarını anne babaların ev bilgisayarları üzerinde kullanmaları hususunda etkin olanaklar yaratmaktır.
Tasarı hakkındaki en önemli eleştirilerden birisi 2. Maddesidir. Kanunun 2. Maddesine göre; internet ortamında gerçekleştirilen her türlü erişime ilişkin olarak taraflar zaman, süre, yaratılan hizmetin türü, aktarılan veri notaları ve bağlantı noktaları gibi değerler yer sağlayıcılardan talep edilebilecektir. Yer sağlayıcıların tüm trafik bilgilerini kaydetmesi ve bir yıldan az, iki yıldan fazla olmamak üzere bu kayıtları suç şüphesi olmasa dahi muhafaza etmesi önleyici bir tedbir olarak değerlendirilemez. Özellikle bireysel internet kullanıcısı içinde suç unsuru olmadan sadece bir takım sitelere girdiği için sorumlu tutulmamalı veya sorumlu tutulacağı endişesiyle yaşamamalıdır. En nihayetinde internette kişi kendi ilgisi, zevki, yargıları kapsamında dilediği siteyi ziyaret edebilmeli ve ancak çocuk pornografisi, şiddete çağrı, nefret söylemi ve soykırımı teşvik halleri bunun doğal sınırını oluşturabilir. Bu sınırlar, taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi(AİHS) esas alınarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM) kararları esas alınarak, tespit edilmelidir.
5651 sayılı kanuna eklenen geçici maddeyle “Erişim Sağlayıcıları Birliği”nin kurulmasına ilişkin esaslar düzenlenmiştir. Birlik yetkilendirilen tüm internet servis sağlayıcıları ile internet erişim hizmeti veren diğer işletmelerin katılmasıyla oluşan ve koordinasyonu sağlayacak bir yapı olarak tasarlanıp, tüzüğünün devlet onayıyla geçerlilik kazanacağı öngörülmüştür. Buna göre teklifin kanunlaşmasından itibaren üç ay içerisinde Birlik kurulacak ve bunun akabinde en geç bir ay içerisinde tüm internet servis sağlayıcıları ve erişim hizmeti veren teşebbüslerin birliğe üyeliklerinin tamamlanması zorunlu olacaktır. Erişimin engellenmesi kararları gereği yerine getirilmek üzere birliğe gönderilecektir.
Engelleme kararlarının önemli maddi kayıplara yol açabileceği açıktır. 5651 sayılı Kanun, kanunun yanlış ya da kötüye kullanımından doğabilecek zararların tazmini konusunda sessiz kalmaktaydı. Doktrinde engelleme kararlarından doğan zararlara karşı tam yargı davası açılabileceği savunulmaktaydı. Örneğin haksız bir engelleme kararıyla tüm okurunu kaybeden internet sitesinin kaybı için etkin bir tazminat sisteminin olması AİHS’nin adil yargılanma ilkesinin doğal bir gereği olacaktır. Kanun değişikliğiyle erişim kararlarından mağdur olanlara etkili bir kanun yolu getirilmek yerine aksine idarenin “rahat” çalışabilmesi için bir nevi dokunulmazlık zırhı içeren düzenleme getirilmiştir. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın görev ve yetkilerine ilişkin hükümler içeren EK.1. maddeye yeni bir fıkra eklenerek; Başkanlık personelinin kanunlar kapsamındaki görevlerini yerine getirirken görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri öne sürülen suçlardan dolayı haklarında cezai soruşturma yapılması Telekomünikasyon İletişim Başkanı için Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı’nın, diğer personel için kurum başkanının iznine bağlı olacaktır. Bu hükümle sadece görevle ilgili olan suçlar değil görevin ifası sırasında görevle ilgisi olmayan suçların soruşturulması da izne bağlı tutulmuştur.
Son olarak ne 5651 sayılı kanun ne de bu erişim engelleme politikasını daha yoğunlaştıracak gündemdeki kanun değişikliği Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi ilkeleriyle uyumludur. Irkçılık, çocuk pornografisi, terör gibi fevkalade somut belli konulardaki içeriğin cezalandırılması her iki örgüt tarafından da teşvik edilse de web sitelerine erişimin engellenmesi uygun bir yöntem olarak benimsenmemektedir.
SONUÇ
Her toplum kendi hassasiyetlerine göre interneti şekillendirir. Örneğin Almanya İnternet’in Neo-Nazi’ler tarafından kullanılması hususunda hassasken İngiltere’nin temel hassasiyeti internetteki çocuk pornografisidir. Türkiye’de de internetteki terör propagandasına, devlet büyüklerine ve dini değerlere hakaret açısından bir hassasiyetin bulunması doğalsa da meşru sayılabilecek bu endişelerin demokratik toplumlarda ifade özgürlüğünü güvence altına alan uluslararası standartların ihlaline yol açmaması gerektiği kuşkusuzdur. Zira bilgi ve düşüncenin internet üzerinde dolaşması yalnızca teknik bir sorun değil aksine İnsan Hakları Hukuku’nun yakın geçmişte karşılaştığı en büyük güçlüklerden biridir